Ankaralı sanatçılar memleket sahnesinde iz bıraktı
- SCA Vakfı
- 22 Nis
- 3 dakikada okunur

Bu yıl 39’uncu kez düzenlenen Uluslararası Ankara Müzik Festivali, klasik müzik sahnesinin en prestijli etkinliklerinden biri olarak bir kez daha sanatseverlerle buluştu. Festival kapsamında Orkestra Akademik Başkent eşliğinde sahne alan sanatçılar, yalnızca müzikleriyle değil hikâyeleriyle de iz bıraktı.
Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın (SCA Müzik Vakfı) kültür sanat alanında uluslararası iş birliklerinin geliştirilmesi, müzikseverlerin yeni eserleri dinleme fırsatlarını yakalaması, Türk bestecilerin eserlerinin uluslararası repertuvarlara kazandırılması misyonuyla sürdürdüğü Uluslararası Ankara Müzik Festivali devam ediyor.
Türkiye’nin klasik müzik sahnesinde köklü bir geleneği temsil eden Uluslararası Ankara Müzik Festivali, 39. yılında da nitelikli sanatçılarla, özel prömiyerlerle ve coşkulu bir izleyiciyle buluştu. Festival hem yerli hem uluslararası sahnelerde tanınan isimleri aynı sahnede bir araya getirdi.
Bir şehirde büyümek, o şehrin müzik festivalinde ilk eserini seslendirmek… Kimi için kariyerin ilk adımı, kimi için aile geleneğinin devamı. Uluslararası Ankara Müzik Festivali, bu yıl sahnesinde sadece notaları değil, sanatçıların kişisel hikâyelerini de taşıdı. Elvin Hoxha Ganiyev’ten Ege Gür’e, bu konser Ankara’nın müziğe açılan penceresi oldu.
Konserin solistlerinden, genç yaşına rağmen uluslararası çapta başarıya ulaşan keman virtüözü Elvin Hoxha Ganiyev, festivalle olan kişisel bağını, “Festivalin açılışını daha önce de yapmıştım. Bu festival benim için hep özel oldu. Ankara doğumlu bir sanatçı olarak böyle köklü bir etkinliğe solist olarak katılmak benim için büyük bir onur” sözleriyle anlattı.

İki sıra dışı ilk seslendirme
Müzisyen bir ailede doğan ve dört yaşında kemana başlayan Ganiyev, Berlin’de sürdürdüğü kariyerinde Türkiye’yi uluslararası sahnelerde temsil etmeye devam ediyor. Ganiyev’in, bu yıl festival kapsamında verdiği konserin bir diğer önemli yanı ünlü besteci Philip Glass’ın ‘American Four Seasons’ adlı keman konçertosu Türkiye’de ilk kez bu festivalde kendi yorumuyla seslendirmesi oldu.
Ganiyev, “Festival bu sene 39’uncu kez yapılıyor. Türkiye’de bu çapta klasik müzik festivallerinin sayısı oldukça az, bu nedenle önemli bir yere sahip. Benim de kişisel olarak bu festivalle her zaman bir geçmişim oldu, oldukça değerli görüyorum. Özellikle genç sanatçılar için festivalde yer almak çok prestijli. Bu sene ayrıca ilk seslendiriliş yapma şansım oldu. Bu ilk seslendirilişi yapmak, Türkiye’nin klasik müzik tarihinde yer edinmek oldukça kıymetli” dedi.
Türk bestecinin dünya prömiyeri
Geceye damga vuran bir diğer ilk seslendirme ise ödüllü besteci Ege Gür’ün yaylı orkestra için yazdığı “Sessizliğin Soğuk Sularında” adlı eseriydi. Pandemi döneminde yazılan ve şiirle iç içe geçen eser, dünyada ilk kez bu konserde icra edildi.
Gür, yıllarca bu anı beklediğini ve eserin doğru yorumcusu Tolga Atalay Ün’ün performansıyla icra edilmesine ilişkin, “Festivalde bestemin dünya prömiyerinin yapılması beni oldukça mutlu etti. Çünkü Ankara’da doğup burada kariyer yapan bir besteciyim, o nedenle Ankara’da ilk kez seslendirilmesini kıymetli buluyorum. Bu benim severek bestelediğim bir müzikti ve uzun zamandır Tolga Atalay Ün’ü bekliyormuş. Tolga Atalay Ün müzisyen olarak çok beğendiğim biriydi, bestemi icra etmesi oldukça kıymetli. Orhun Orhon eserin programa yerleşmesine öncülük etti, bu yenilikçi hareketi için ona ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum” diye konuştu.
“Besteciler ancak eserleri seslendirildikçe var olur”
Konserin şefi, Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestra Şefi Tolga Atalay Ün, bu performansın sadece bir konser değil, aynı zamanda bir müzikal referans olduğunu vurguladı. Ün “Yeni bir eserin prömiyerini yapmak her zaman çok heyecanlıdır. Bu bir yaratımı hayata geçirmektir. O yaratımı ilk kez insanların beğenisine sunuyorsunuz, bu önemli bir misyon çünkü bir referans kayıt oluşturmuş oluyorsunuz. Besteciler ancak eserleri seslendirildikçe var olur” dedi.
Daha önce festivalin açılış konserinde yer alan Ün, “Ankara müzik festivaliyle gönül bağım var diyebilirim. Sanıyorum festivalin 33’üncü yılında Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası ile konser vermiştim. O konser hem kariyerimde hem de gönlümde özel bir yer edindi. O dönemler Londra’da öğrenciydim, sahnelere çıkışım gibiydi. Dolayısıyla benim için bu festival oldukça kıymetli” değerlendirmesinde bulundu.

Sanatçılarla sahneyi paylaşan Orkestra Akademik Başkent ise özverili çalışmaları ve müzikal disipliniyle dikkat çekti. Ganiyev’den Ün’e, Gür’den izleyiciye uzanan bu sanatsal buluşma yalnızca bir konser değil, Türkiye’de klasik müziğin geleceğine dair umut veren bir sahne oldu.
Uluslararası Ankara Müzik Festivali, bir kez daha sadece müziği değil; kültürü, geleneği, yeniliği ve tutkuyu aynı sahnede buluşturdu. Ve bir kez daha kanıtladı: “Bu şehir, sesini klasik müzikle duyurmayı sürdürüyor.”
Muhabir: Naz Akman